Tarih ve tabiat yağmacılığı ülkemizin en önde gelen ve en karlı iş koludur. Çoğu kez devlet eliyle gerçekleştirilir. Devlet, doğrudan dahil olmadığı hallerde, akıl durduracak arsızlıkta bazı özendirme yöntemleriyle şahısların bu yağmayı hız kesmeden sürdürmesine yardımcı olur. Yani halkımızın bu tür yağmaya özel bir talebi vardır. Devletimiz de hamdolsun bu talebe duyarsız kalmamaktadır. Çok iyi bilinen kıyı, orman, ve arkeolojik alan yağmacılığı yanına nihayet dere yağmacılığı da eklenmiştir. Yapılaşma yağmacılığı ise bizdeki günlük uygulamalar sayesinde dünya literatüründe yağmacılık kategorisinden çıkarılmış olsa gerektir. Ülkemizde öyle sinir bozucu yağmalama örnekleri vardır ki akıl durdurucu olmakla kalmaz iç parçalayıcı hale gelir. Bunlar arasında İzmir Vilayet Binası’na bindirilmiş ek binalar, Ankara Ulus Meydanı Zafer Anıtı arkasına çıkılmış işhanı, Istanbul Ihlamur Kasrı bitişiğine çakılmış otopark-market-nikah salonu garabeti devlet eliyle gerçekleştirilmiş yağmaların kılavuzu olacak denli densizlik örnekleridir. Özendirme marifetiyle gerçekleştirilen en büyük yağma rekoru hala açık ara gökkafesin elindedir ama İstiklal Caddesi’ne kondurulan demirören avm, gökkafes gibi sadece bizimle alay etmekle kalmamış bir de üstümüze pislemiştir.
Haliyle, Ankara büyükşehir belediyesinin ODTÜ’yü gözüne kestirmesi bu cümleden bir yağma salvosudur. Memlekette gökkafes gibi bir “hukuk nasıl çiğnenip tükürülür” abidesi aslanlar gibi yerinde dururken Abb’yi kim durduracak? Güzel ülkemizin müeddeb insanları bu durumlar için incelikli sözler sarfetmişlerdir: Ananı öpen kadı, kimi kime şikayet ediyorsun! Şerh edelim: Akil ile makulun iş başında olduğu bir ülkede, kazara ODTÜ şaşırıp da kendi arazisi içinden yol geçirmeye kalksa maslahatı belediyeye nakletmek suretiyle yanlıştan dönmeye çabalamak icap eder idi. Şu günkü halde ise ODTÜ belediyeye meram anlatmaya çalışıyor. Nafile, çünkü belediyenin maksadı Ankaralılar’a seyrüsefer kolaylığı sağlamak değil, ODTÜ’yü yağmalamak. Yani yağmacı sağır falan değildir. Aklı, zekası, feraseti herkes kadar çalışır. Laf anlatamayışın sebebini belediyenin laf anlamazlığına bağlamak nafile çabaya devam etmek olur. Adı üstünde, yağmacı neyin yarayışlı, neyin yakışıklı olduğuyla ilgili değildir; çapuldan kendi payına düşecek kısmın peşindedir. Bu da her zaman mal mülk, para pul olmak zorunda değil. Her şey gibi çapul da evrilmiş olabilir. Hele ki bizim gibi kendi malını çapuldan geçinen ülkelerde. Bu tür yağma çapulcunun iktidarına iktidar katan yağmadır. Muhiplerinin indinde ODTÜ’yü dize getirme çapuludur bu. Kıymetini bilene çuldan da puldan da evladır.
Ne yapmalı? Kısa ve işe yarar cevaplar verebilecek bir akla sahip olmayı çok isterdim. Benim aklım ancak uzunlarına yetiyor:
John Maxwell Coetzee’nin (1940- ) Konstantin Kavafis’ten (1863-1933) mülhem barbarları, “hayali düşman” sayesinde var olan, “öteki”nin keşfinden, icadından ve sürekli üretiminden beslenen iktidar sahiplerinden başkası değildir. Barbarlar içimizdedir. Dışarıda barbar aradığımız sürece yozlaşmak kaçınılmazdır. Barbarları beklemek, bekleyenin barbarlaşmasıyla sonuçlanır.
Kavafis’in şiiri ile Coetzee’nin romanı, barbarlığın insanın tarifinde içkin ve neredeyse mutlak bir unsur olarak bulunuşunu ve bu bulunuşun muktedirler elinde alabileceği şekilleri resmederken muktedirler ile tebaa arasında gözle görülür bir çizgi çekmeye tevessül etmezler; “insanı barbarlıktan çıkarabilirsin ama barbarlığı insandan çıkaramazsın” der gibidirler. Böylece, gurupta gözden yiten tebaa ile şafakta yükselen muktedirler aynı ufuk hattında birbiri içinde eriyip giderler. Şimdi tebaa olan biraz sonra muktedir, şimdi muktedir olan biraz sonra tebaa olacaktır. Ama her ikisini de nihayet aynı barbar emzirecektir.
Ancak ne Kavafis yetinir bu sarmal döngünün vahşi sıkıcılığıyla ne de Coetzee. İleri giderler ve bize döngünün nasıl kırılacağını gösterirler: Barbarları beklemeyi reddetmekten başlar döngünün kırılması ve işe koyulmakla sona erdirilir vahşetin bıktırıcılığı. Çünkü kışa hazırlanmak gibi gerçek ve zorlu bir iş beklemektedir herkesi. Çünkü ufukları ayrılması gereken, barbarları bekleyenler ile kışı bekleyenlerdir; mağrurlar ile mağdurlar değil; muktedirler ile tebaa değil. Barbarları bekleyenler kışa hazırlanmak yerine, kalan sağlarla, sınırlarda sürek avına devam edecektir.
Kavafis ve Coetzee’de apaçık görünmeyen ise gerçek düşmanın kim olduğu ve gerçek düşmanla nasıl savaşılacağıdır. Ama yine de ufukta benim toprağımı talan etmeye azmetmiş gerçek barbarlardan bir iz belirdiğinde bana nerede nasıl durmam gerektiğini sezdirirler: Gerçek düşman benim ötekileştirdiğim değil beni ötekileştirendir. Benim beklediğim değil beni bekleyendir. Beni bekleyerek barbarlaşandır. Gerçek düşman mutlak gücün kendi eliyle tecelli etmekte olduğuna kendisini inandırmış olandır. Bu düşman benim ve herkesin düşmanıdır. Onu “herkesin düşmanı” yapan, kendine biçtiği daire dışında kalan her kişiyi ve her unsuru gölgesinden başlayarak öteki kabul etmesidir. Kendi dairesinin iç ve dış sınırlarında gece gündüz ötekini beklemesidir. Öteki’ni de kendisini beklemeye zorlayıp barbarları bekleyenlerin saflarına katarak düşmanlaştırmasıdır.
ODTÜ, barbarları beklememelidir. Kışa hazırlanmalıdır. Her birini tek tek eliyle diktiği 24 milyon ağacının yanına gerekirse bir 24 milyon daha dikmelidir. Ben varım. Benim gibi onbinlercesi var. ODTÜ barbarları bekleyerek varolmadı, barbarları bekleyerek varolmaya devam edemez; ağaç dikerek varoldu, ağaç dikerek varolmaya devam edecektir.
Güncelleme: 17 Nisan 2012
Cüneyt Özdemir, 16 Nisan 2012 tarihli Radikal gazetesinde, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ODTÜ’yü yağmalama tasarısını sonuna kadar desteklediğini yazdı. Büyük talihsizlik. Kasıt var diyemem ancak bu destek yağma, talan, rant ortaklığından başka hiçbir anlama gelmez.
Öte yandan, ODTÜ, 1973 mezunu Neşet Kocabıyıkoğlu 17 Nisan 2012 tarihli Birgün gazetesinde bu yazıya gereken cevabı hakkıyla verdi. Ellerine, emeğine sağlık olsun.
Cüneyt Özdemir’in yazısı: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1084964&Yazar=CUNEYT-OZDEMIR&CategoryID=97
Neşet Kocabıyıkoğlu’nun cevabı: http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1334656454&year=2012&month=04&day=17
Güncelleme: 21 Aralık 2012
Ömer Harmankaya, Başbakanlar için ODTÜ’ye girme kılavuzu http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/basbakanlar-icin-odtuye-girme-kilavuzu-8761
Onat Çetin, ODTÜ’yü N’apsak? http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/odtuyu-napsak-8615
Ekrem Düzen
Görsel 1 ve 2: http://yekmer.com/tag/ani/
Görsel 3: http://gallery.metu.edu.tr/v/album/etkinlik/karisik/ODTU2006_0331_150531.jpg.html
Serinleyenler