Jale Baysal, Cennetlik İbrahim Efendi adlı eserinde sadece muhteşem bir tiyatro eserinin temelini kurmakla kalmamış şu ölümsüz satırlara da imza atmıştır:
Boşların boşu!… boşların boşu! Her şey boş! Güneş altında çektiği bütün emeğinden insanın kazancı nedir? Bir nesil gidiyor, bir nesil geliyor; fakat, dünya ebediyen duruyor. Güneş doğuyor ve güneş batıyor. Yel, güneye gidiyor ve kuzeye dönüyor; ve yel, dönüşlerini yineliyor. Bütün ırmaklar denizin içine akıyor; fakat, deniz dolmuyor. Irmaklar, aktıkları yere yine akmaktalar. Bütün şeyler yorgunlukla dolu. Göz görmekle doymuyor ve kulak işitmekle dolmuyor. Güneş altında yeni bir şey yok… Ben, Vaiz, halkın üzerine kraldım. Ve göklerin altında olup biten her şey hakkında hikmetle araştırmaya ve soruşturmaya yüreğimi verdim. Bu kötü bir zahmettir… Güneş altında yapılan bütün işleri gördüm; ve işte hepsi boş ve yeli kavramaya çalışmaktır… Çünkü çok hikmette çok keder var ve bilgi arttıran dert arttırır.
Yüreğimde dedim: Bu iş ademoğulları yüzündendir. Allah onları denesin ve kendilerinin ancak hayvan olduklarını görsünler diyedir. Çünkü ademoğullarının başına gelen, hayvanın başına da geliyor. Ve başlarına gelen şey birdir; bu nasıl ölüyorsa öteki de öyle ölüyor. Hepsinin bir soluğu var ve adamın hayvana üstünlüğü yok. Hepsi bir yere gidiyorlar. Hepsi topraktandır ve hepsi yine toprağa dönüyorlar. Ademoğullarının ruhu yukarıya çıktığını ve hayvanın ruhu aşağıya, yere indiğini kim biliyor?
Ve gördüm ki insanın kendi işlerinde sevinçli olmasından daha iyi bir şey yoktur. Çünkü onun payı budur. Git, sevinçle ekmeğini ye ve iyi yürekle şarabını iç; çünkü Allah senin işlerinden çoktan razı olmuştur. Esvabın daima ak olsun ve başının üstünden hoş kokulu yağ eksik olmasın. Güneş altında sana vermiş olduğu boş ömrünün bütün günlerinde, bütün boş günlerinde, sevdiğin karın ile bir boş hayat geçir. Çünkü hayattan ve güneşin altında çektiğin emekten payın budur. İşlemek için elinin altında bulduğun her ne ise onu var kuvvetinle işle. Çünkü gitmekte olduğun ölüler diyarında iş ve düşünce, bilgi ve hikmet yoktur.
Cennetlik İbrahim Efendi oyunu bir başyapıt penceresidir. Ve şu üç paragraf, başyapıt olmanın ötesinde, koca bir varoluş felsefesinin giriş kapısıdır. Ve özgündür. Çünkü zemini, içinden çıktığı coğrafyaya, arasından kendi benliğini sıyırdığı insanına dayanmaktadır. Kişi sadece işitmiş olmaktan doğru dünyanın herhangi bir noktasında filizlenmiş – velev ki başka dilden okusa, başka gözden görse – her insani hisse erişebilir. İnsan olmanın doğası gereği, mümkündür bu. Lakin bu kolaydır. Başkasının hissettiğini hissetmenin bir beceri olduğunu düşünenler beyhude şişinir. Bu özelliğe sahip olmayan kişinin insanlığı eksiktir. Zor olan, kişinin bastığı toprağın kendisine ne söylediğini işitebilmesidir. Kendi diliyle kendini tarif etmek kendi gözüne aynasız kalem çekmeye benzer. Çok zahmet gerektirir. Jale Baysal bu zahmetin hakkını ödemiş, eksiksiz ölmüştür.
Yarattıkları parçalardan kendimi tamamladığım insanlara varoluş borcumu nasıl ödeyeceğimi henüz bilmiyorum. Bunu öğreninceye kadar Jale Baysal gibi ölümsüzlerin varediş rüzgarlarının peşinde koşturmaktan başka ne gelir elden! İşlemek için elimin altında bulduğum her ne ise onu var kuvvetle işlemekten öte bu dünyadan alacağım pay nedir ki? Kendi işlerimde sevinçli olmamdan daha iyi bir nimet, daha büyük bir kısmet mi vardır?
Serinleyenler