Göç Psikolojisi
– Göçmen Gerçeğini Anlamlandırmaya Dönük Bir Sosyal Psikoloji Derlemesi –
Meral Gezici Yalçın: 1975 yılında Ankara’da dünyaya gelen Gezici-Yalçın, 1997 yılında lisans eğitimini tamamladığı Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden 2002’de sosyal psikoloji yüksek lisans derecesini almıştır. 2007 yılında Almanya’da, Marburg Üniversitesi Psikoloji Fakültesi Sosyal Psikoloji Anabilim Dalı’nda “Almanya’da Yaşayan Türkiyelilerin Kolektif Eylemleri” başlıklı tez çalışmasıyla doktorasını tamamlamıştır. 2014 Eylülü’nden beri Abant İzzet Baysal Üniversitesi Psikoloji Bölümü, Sosyal Psikoloji Anabilim Dalı’nda yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır.
Türkiye’ye döndüğünden bu yana göç araştırmalarını sürdüren yazar, ilk göç deneyimini 2002 yılında yaşamıştır. Göç serüveni, doktora için gittiği Almanya’da on bir yıl kalacağını bilmeksizin başlamıştır. Doktorayı 2007 yılında tamamladıktan sonra İstanbul’da üç dönem muhtelif vakıf üniversitelerinde ders saat ücretli olarak çalışmıştır. Daha sonra Almanya’ya geri dönmüştür. İkinci gidişinde, göçün başka bir yönüne tanıklık etmiştir: Evlendirilerek Almanya’ya götürülen gelinlerle ortak projeler gerçekleştirmiştir. 2013 yılından itibaren Türkiye’de yaşamaktadır. Bu kitap kendi göçünün tüm dönemlerine şahitlik etmiştir.
Meral Gezici Yalçın’ın Aslı Vatansever’le birlikte kaleme aldığı “Ne Ders Olsa Veririz” – Akademisyenin Vasıfsız İşçiye Dönüşümü başlıklı kitabı İletişim Yayınları tarafından 2015 yılında yayımlanmıştır.
pharmakon yayınevi
Cumhuriyet Mah. Bayındır Sk.
No: 27/29 (Aksoy Çarşısı)
Kızılay – Ankara
Tel: 0 530 7708498
Sertifika No: 26420
pharmakonkitap.com
pharmakonyayinevi@gmail.com
Göç Psikolojisi
Göçmen Gerçeğini Anlamlandırmaya Dönük
Bir Sosyal Psikoloji Derlemesi
Meral Gezici Yalçın
Psikoloji Dizisi: 2
dizi editörü: Ekrem Düzen
yayıma hazırlayan: Erkan Uzun
kapak tasarımı: Nadir Çakır
logo tasarımı: Provoajans
son okuma: Abdülbaki Güçlü
sayfa tasarımı: Emiralp Emre
baskı: Pelin Ofset – 0312 3952580
sertifika no: 16157
ISBN 978-605-66432-5-5
© Pharmakon Yayınevi & Meral Gezici-Yalçın
birinci basım: Pharmakon, Ankara, 2017
İçindekiler
İlksöz / Ekrem Düzen 7
Önsöz 13
Giriş 17
Göç Yolları 32
Göçün Kontrolü ve Göç Rejimleri 42
Sosyal Psikoloji Kuramları, Modeller ve Araştırma Bulguları 55
Ait Olma İhtiyacı, Yurt, Aile ve Etnik Grup 58
Kültürlenme 71
Benlik ve Sosyal Kimlik(ler) 91
Önyargı ve Kalıpyargı 111
Ayrımcılık ve Dışlama 135
Algılanan Yoksunluk 154
Öznel İyilik Hali (Mutluluk) 162
Bireysel ve Kolektif Çözüm Stratejileri 176
Sonsöz 197
Dizinler 199
İlksöz
İnsanı bir özne olarak ele aldığımız araştırmalarda karşılaştığımız zorlukların kaynağını, araştırma boyunca insanın özne olma halini askıya alıp nesne olma haline yoğunlaşmanın kaçınılmaz oluşunda aramak gerek. Daha doğrusu, o süre geçtikten sonra hemen hatırlanmayışında, eksik hatırlanışında veya başlangıçta olduğundan başka biçimde hatırlanışında. Yeniden konumlandırma vaadinin tutulmayışında. Burada basit hafıza sekmesinden söz ediyor olsaydık muhtemelen aksaklığı nasıl gidereceğimizi konuşuyor olurduk. Oysa teknik bir arızadan çok metodolojik ve etik denklemlerin iç içe geçtiği karmaşık bir problemden bahsediyoruz. Muhatabının özne olduğunu daha baştan hesaba katmayan tüketicilerin aksine, muhasebesini eksik tutmayan araştırmacının karşılaştığı türden bir zorluktur bu. İnsan bilimlerinin bir sonraki aşamaya geçişine hem bir köprü hem bir engel oluşturur.
Göç araştırmalarında, araştırma ‘nesnesinin’ insan olduğunu başka bazı alanlara göre uzun sürelerle unutmak daha kolay ve daha kaçınılmaz. Metodolojik ve etik problemler daha katmanlı. Bir yandan göçün her aşamasındaki sosyoekonomik ve kültürel dinamikleri, diğer yandan sosyal taşınma* motivasyonlarını ve davranışlarını incelemeye çalışıyoruz. Bu incelemeyi yapabilmek için oluşturmak zorunda olduğumuz dil, hakkında inceleme yaptığımız insanların dili. Buna rağmen göç olgusunu uzman olmayanların da tartışmaya katılıp kamuoyu oluşturabilecekleri bir terminolojiye yerleştirebilmiş değiliz henüz. Okullarda ders olarak okutmuyor, şehirleri göç olasılıklarına göre planlamıyor, eşyaları göç etmeye uygun tasarlamıyoruz. Dünyanın ve bulunduğumuz coğrafyanın tarihi sadece göç perspektifinden yazılabilecekken sanatta ve edebiyatta hâlâ çoğunlukla öznel deneyimlerin yansımalarını görüyoruz. Başrolleri göçün acıtan, inciten, yaralayan yönleri oynuyor. Niçin böyle olduğunu anlıyoruz elbette. Anlamadığımız ise, bunu nasıl olup da bu kadar iyi anlayabildiğimiz.
Göç, pek çok disiplinin araştırma konusu olabilen bir olgu. Sadece ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi gibi göçün ortaya çıkma ve gelişme süreçlerini sebep-sonuç bağlantılarıyla birlikte inceleyenlerin değil, göçle birlikte gözlenen –bazen göçün yol açtığı– değişimleri de ele alan biyoloji, tıp, sağlık bilimleri, çevre bilimleri gibi dalların da araştırma konusu. Üstelik göçle ilgilenenler sadece araştırmacılar değil. Tarih boyunca her coğrafyada siyasi otoritenin büyüklü küçüklü insan gruplarını yer değiştirmeye zorladığını biliyoruz. Günümüzde ise devletin göçü tümüyle kendi sorumluluk sahasında gördüğünü, özellikle güvenlikçi bakış açısıyla yerinden etme-yeniden yerleştirme politikalarını sürgit uyguladığını ve böylece göç kadar göç araştırmalarının da sahasını belirlediğini gözlüyoruz. Devlet, bu sahayı, kendi şekillendirdiği bir topografyaya sıkıştırıyor. Bu sıkışıklığı aşma yolunda ise bugünün araştırmacılarını metodolojik ve etik bir görev bekliyor: Devletlerin, zorlayıcı olmanın ötesine geçerek, sistematik göç düzenleyen başat dinamik unsur olup olmadığını ve göçün devlet denetimli bir sosyal taşınma olgusuna dönüşüp dönüşmediğini saptamak.
Elinizdeki kitap, göç araştırmalarında insanın özne halini daha fazla gecikmeden ve layığıyla hatırlayan bir psikoloji kitabı. Meral Gezici Yalçın, bu kitabında, göçü yaratan ve sürdüren tüm bir sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel faktörler yığını arasında, göçü yaşayan, deneyimleyen, aktaran ve anlatan özne-insanın benliğinin ve kimliğinin uğradığı değişimleri görüyor. Dahası, göçün insanın benliğinden ve kimliğinden süzülerek nasıl bir yaşantıya, bir deneyime, bir aktarıma ve bir anlatıya dönüştüğünü görmemizi sağlıyor. Bu kitap bize, göçmenin, gerek yola çıktığı gerekse uğradığı ve ulaştığı coğrafyalardaki devletlerin ve toplumların tüm nesneleştirme çabalarına karşın özne olma halini yine de koruduğunu ve bu hali korumanın bedelini yeniden bir benlik-kimlik inşasıyla ödediğini anlatıyor.
Göç Psikolojisi, Türkiye’de özgün eser olarak yazılmış çalışmalar arasında göç olgusunu sosyal-psikolojik yaklaşımla ele alan ilk kitap. Bu kitap, göç konusunu farklı açılardan aydınlattığı ölçüde yeni araştırma sorularına da zemin hazırlıyor. Kitapta yer verilen çalışmalar, göç olgusunu, göçü yaşayarak dönüşenin perspektifinden görmemizi sağlayacak şekilde düzenlenmiş. Bu düzenleme hem varolan kanaatlerimizi sınamaya elveriyor hem de diğer yaklaşımların penceresinden görülmeyen nitelikleri saptamayı kolaylaştırıyor. Örneğin, bu kitabın yaklaşımını uyarlayarak, göçmenin giderek sosyoekonomik girdi unsuru olmaktan çıkıp orta sınıfın tüketim nesnesi olmaya itildiğini öne sürebiliyoruz. Sözünü ettiğimiz tüketim nesnesi olma hali, göçmenin sosyoekonomik katkısının önemini yitirmesi, psikolojik katkısının öne çıkmasıyla oluşuyor. Bu psikolojik katkı, devletin otoritesini sınırlama-denetleme gücünü-kabiliyetini kaybetmekte olan orta sınıfın kendisini hâlâ orta sınıf olarak tanımlayabilmesini sağlayan bir yanılsamadan ibaret. Devlet iktidarının meşruiyetini sağlama karşılığında refahın garantilenmesi pazarlığının yapay da olsa sürdürülmesine yarayan bu yanılsamanın yaşatılması, orta sınıfın kendisini üstün ve güçlü çıkaracak bir tartıya sahip olmasıyla mümkün.
İşte göçmenler, devletin orta sınıf zayıflığından imal ettiği bu tartının diğer kefesine koyduğu hileli ağırlıkları oluşturuyor artık. Başka bir deyişle devlet, orta sınıfın kullanımına elverişli göçmen ithal ediyor ve böylece pazarlıktan tamamen çekiliyor. Şimdi orta sınıf bir zamanlar devletle yaptığı pazarlığı güya devletin hakemliğinde göçmenle yapıyor. Devlet karşısında yitirdiği iktidarın bir karikatürünü yeniden kurmak için devletin tedarik ettiği göçmenleri kullanıyor. Böylece, sadece Türkiye gibi militer-demokrasilerde** değil, gelişmiş sivil demokrasilerde bile devletin giderek otoriterleşmesi veya otoriter eğilimli partilerin iktidar alternatifi olma yolunda mesafe alması göçmenler aracılığıyla mümkün olabiliyor. Demek ki ayrımcılık, ötekileştirme ve dışlamanın kökenlerini, kimlik politikalarının kaynağını ve bunlara bağlı gelişen toplumsal kutuplaşmaların nedenlerini orta sınıfın azalan siyasi gücünün uzağında ve devletin bu güçsüzlükten yararlanarak otoriterleşmesinin ötesinde aramamak gerek.
Dönüşme bedelini ödeyerek özne olma halini koruyan göçmenlerin bundan sonra dünyanın gidişatını değiştirecek bir rol oynayacaklarını kestirmek güç değil. Bunu biliyoruz çünkü ya kullanan ya kullanılan olmaya zorlanıyoruz. Bu dönüşümün alacağı şekil, yön ve kuvveti saptama ve mümkünse önceden haber verme işi yine araştırmacılara düşüyor. Meral Gezici Yalçın bugün üzerine düşeni yapmış durumda. Göç Psikolojisi, araştırma sırasında geçici olarak özne olma halini askıya aldığı insanları yeniden konumlandırma vaadini tam olarak yerine getiriyor. Bize de üzerimize düşeni yapmak için ilham veriyor.
* Burada sosyal taşınma kavramını sosyal hareketlilik (İng: social mobility) karşılığı olarak kullanıyoruz. İlgili literatürde genellikle sosyal hareketlilik teriminin tercih edildiği görülüyor. Bu terim az çok yerleşmiş olmakla birlikte social mobility ile ifade edilen sosyal tabakalar arası geçiş anlamını yeterince vurgulamıyor. Fiziksel çağrışımları daha kuvvetli bir bağlamla sınırlı kalıyor. Öte yandan, gündelik hayata yerleşmiş ev taşıma veya bir yerden bir yere taşınma anlamının aynı zamanda bir sosyal çevre değişimine işaret etmesinden yola çıkarak sosyal taşınma kavramının olgunun niteliğini daha dolaysız tarif ettiğini düşünüyoruz.
** Yves Lacoste’un tanımladığı biçimiyle militer-demokrasi’den söz ediyoruz. [bkz. Lacoste, Y. (1984) Ibn Khaldun: The Birth of History and the Past of the Third World, İng. çev. D. Macey, Londra: Verso; İbni Haldun: Tarih Biliminin Doğuşu, çev. Mehmet Sert, İstanbul: Ayrıntı, 2012.] Askerî yerine militer terimi, militer-demokrasilerdeki milis yapısının düzenli ordu birliklerinden oluşmak zorunda olmadığını vurgulamak amacıyla tercih edilmiştir.
N. Ekrem Düzen
Bielefeld – Almanya
14.09.2017
Önsöz
İstanbul otogarında kendilerine otobüs bileti satılmadığı için bekleyenler, çareyi Edirne’ye yürümekte bulanlar, şehre ulaşanların başlattığı açlık grevi… Tek bir şey istediklerini söylüyor eylemciler: Gitmek. Sloganları, Sadece Geçenler. “Biz gitmek istiyoruz, huzur istiyoruz” diyor yaşlı bir kadın röportajda. “Denizde ölmek istemiyoruz” diyor başka bir kadın kucağında küçük kızıyla otururken. Bodrum açıklarında cansız bedeni kıyıya vuran üç yaşındaki Alan Kurdi’nin göç dramı, göç ve sığınmacılar konusunu dünya kamuoyunun gündemine yeniden taşırken Suriyeliler Avrupa’ya gitmek için başka geçiş yolları bulmaya çalışıyor. Çanakkale, Balıkesir, İzmir gibi şehirlerden Yunan Adaları’na yola çıkanların yitirdiği yaşamlar, deniz seçeneğinin ne kadar riskli olduğunu gösteriyor. “Balıklar karnını Suriyelilerle doyurdu” diyor genç bir eylemci. Binlerce sığınmacı, Avrupa’da daha iyi bir yaşam kurma hayaliyle ölümü göze alarak sınırları geçmeye devam ediyor. 2011’de çıkan savaş sonrasında açık kapı politikası ile Türkiye’ye gelmelerine izin verilen, ancak AB ile imzalanan göç anlaşmaları gereğince Avrupa’ya gitmelerine izin verilmeyen Suriyelilerin göç dramı sadece siyasi sınırları değil, insanlığın sınırlarını da sorgulatıyor.
Türkiye’de ve Avrupa’da binlerce kişi Suriyelilere yardım etmek için seferber olsa da, sığınmacılara karşı olumsuz tutumların ve davranışların yaygınlığı biliniyor. Çok sayıda insanın neden sığınmacılara yardım etmediği, yaşadıkları dramdan etkilenmediği ya da konuya kısa süreli duyarlılık gösterdiği merak konusu. Suriyelilerin birçoğu hiçbir yerde istenmediklerini düşünüyor. Haksız da sayılmazlar. Hayatta kalmak için evlerini terk etmek zorunda kalanlara karşı sergilenen olumsuz tutumlar hem Türkiye’de hem Avrupa’da giderek güçleniyor; dışlanma, ayrımcılık, önyargılar gırla gidiyor, kimi zaman da linç edilme tehlikesiyle karşılaşıyorlar. Makedonya-Yunanistan sınırında sığınmacılara yardım eden bir gönüllünün söyledikleri, önemli bir sosyal psikolojik mekanizmaya işaret ediyor: “Onlar [Suriyeliler], insan. Bu [savaş] herkesin başına gelebilirdi.” Suriyelileri insan olarak görmemek… Suriyelilerin yardım çağrılarının çoğunlukla yanıtsız kalmasının, acılarının, üzüntülerinin, çaresizliklerinin, ümitsizliklerinin bizde karşılık bulmamasının nedeni bu mu yoksa?
Bu ve buna benzer sorular göçmenlerin varlığını iyiden iyiye hissettirdiği hemen her ülkede tartışılıyor. Savaştan kaçan insanlara sınırların açılıp açılmayacağı, sığınmacıların ülkenin ‘yerlilerince’ istenip istenmediği veya Akdeniz’de yaşamını yitirenlerden ibaret değil tartışılanlar. İnsanların neden göç ettiği, göçten sonra nasıl yaşadığı, ne düşündüğü, kendini nasıl tanımladığı, nereye ait hissettiği, yaşadığı topluma ne kadar uyum sağladığı, yeni toplumun kültürel değerlerini ne kadar benimsediği gibi konular da merak ediliyor. Tıpkı göçmenlerle karşılaşan, etkileşen, onlar hakkında yazılar okuyan, tartışma programlarını dinleyen ‘yerliler’ gibi, milyonlarca göçmen de buna benzer sorulara yanıt arıyor. İnsanlar neden yaşadıkları ülkeyi terk eder, göç ve sonrasında yaşanan kaygılar nelerdir, insan göç ettiği ülkenin parçası olmaya çalışırken özünü koruyabilir mi, bireyin eski ve yeni kültürel değerleri birbiriyle çatışır mı, sahip olduğu sosyal kimlikler değişir mi, ayrımcılığa ve dışlanmaya nasıl tepki verir, gittiği yerde mutlu olur mu? Zihni bu sorularla meşgul olanlara kitabın doyurucu açımlamalar sunmasını ümit ediyorum.
Türkiye’de göç dendiğinde genellikle ya yurtdışına gönderilen işçiler ya da Balkanlardan ülkemize geri dönenler anlaşılıyor. Oysa Türkiye’de birçok göçmen grup yaşıyor. Antalya’da yaşayan Almanlar ile Ruslar ya da Fethiye’de yaşayan İngilizler değil sadece bunlar. Ya da genel olarak İstanbul gibi büyük şehirlerde çalışan Avrupalılar veya Avrupa’ya göç edip ülkeye geri dönen Türkiyeliler de değil. Eski Sovyetler Birliği (SSCB) ülkelerinden gelerek ev işlerinde, çocuk ve yaşlılara bakımda, tekstil ve lokantacılık sektöründe çalışan kadınlar ya da inşaat, tarım gibi sektörlerde istihdam edilen erkekler de; Yakın Doğu, Asya ve Afrika’dan Avrupa’ya göç etmek için Türkiye’ye gelenler de göçmen gruplar arasında.
Ortadoğu’da çıkarılan savaşlar, Türkiye’ye doğru yoğun kitlesel göçlere neden oluyor. Yaşanan savaşlardan ötürü ya da politik, etnik ve dinî baskılar nedeniyle ülkemize sığınmış kişiler, hayatta kalma mücadelelerini bu topraklarda sürdürüyor. Nisan 2011’den bu yana Türkiye’ye sığınan Suriyeliler bunların içindeki en büyük grubu oluşturuyor. Hayatta kalma mücadelesini sürdürüyorlar diyorum, çünkü bir taraftan göçmen karşıtı tutumlar her geçen gün biraz daha şiddetleniyor, saldırılar, çatışmalar ve linçler yaşanıyor; öbür taraftan Suriyeli sığınmacılar –çocuklar da dahil– tekstil ve inşaat başta olmak üzere birçok sektörde oldukça ucuza ve güvencesiz çalıştırılıyor, çoğunlukla da kötü koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar.
Türkiye’de göçmen dendiğinde en son akla gelen gruplardan biri Kürtler. Zorunlu göç kapsamında araştırmalara konu edilen Kürtler özellikle 1990’larda kendi evlerini, köylerini terk ederek ülkenin Batı ve Güney şehirlerine göç etmek zorunda bırakıldı. Bugün halen Kürtlerin zorunlu göçü sürüyor. Kısaca göç, Türkiye’de tarihsel olduğu kadar güncel de bir konu. Bu anlamda, kitapta aktarılan kuramsal bakış açılarının ve araştırma bulgularının hem Türkiye’ye hem de Türkiye’de göç eden kişilerin duygu, düşünce ve davranışlarını anlamaya yardımcı olmasını diliyorum.
Göç ve psikoloji kelimeleri birlikte kullanıldığında genellikle ilk akla gelen, göçmenlerin psikolojik sorunları oluyor. Örneğin psikoloji literatüründe göçmenlerle yapılan klinik tanı amaçlı araştırmalar, makaleler ve kitaplar ağırlıkta. Ben bu kitapta, göçü ve göçmenleri sosyal psikolojinin analiz modeli ekseninde ele alıyorum. Burada, klinik tanı-tedavi amaçlı bir teori-pratiğin dışındaki (sosyal) psikoloji yaklaşımlarını ve araştırma bulgularını özetleyerek aktarmaya çalıştım. Göç konusu üzerine sosyal psikolojik yaklaşım çerçevesinde özgün bir eser olarak yazılmış Türkçe bir kitap henüz yok. Son yıllara kadar Türkiye’nin hep göç alan değil göç veren bir ülke olarak algılanması, ülkede yaşanan içgöçün egemen kamusal ve politik söylemde yer edinmemesi gibi faktörler göç olgusuna sosyal psikolojik açıdan yaklaşımın sınırlı olmasını bir ölçüde açıklayabilir. Bu kitabın göç konusunda çalışma yapmak isteyen araştırmacılara yardımcı olmasını, sadece bilim ve akademi çevrelerinden kişilerin değil, göç konusuna ilgi duyan herkesin kitaptan yararlanabilmesini ümit ediyorum.
Göç etmenin altında yatan motivasyonlar, göçmenlerin yaşam kaygıları, barınma sorunları, çalışma koşulları, sosyal ve politik açmazları, ülkeden ülkeye ve bölgeden bölgeye farklılıklar göstermekle birlikte benzerlikler de arz ediyor. Göç çalışmaları, genellikle ülkelerin fiziki ve siyasi sınırlarının ötesine geçen yer değiştirme hareketlerini ve bunun sonuçlarını inceliyor. Ancak ben bu kitapta aktarılan sosyal psikolojik süreçlerin, sosyalleştiği kültürden bir başkasına veya bir sosyopolitik bağlamdan diğerine hareket eden insanların yer değiştirme hareketlerine de uyarlanabileceğini düşünüyorum. Bir ülkenin bölgeleri, mekânları (doğudan batıya, kırdan kente, kentin bir mahallesinden bir başka mahallesine) veya farklı sosyokültürel grupları arasındaki yer değiştirmeler ya da farklı ülkelere giden göçmen grupların hareketi, burada aktarılan süreçlere benzer sosyal psikolojik süreçler ortaya çıkarabiliyor. Bu anlamda kitabın her türlü göç hareketiyle ortaya çıkabilecek bu süreçleri anlamaya katkıda bulunmasını temenni ediyorum.
Göçün nedenleri ortadan kalkmadıkça insanın göç etme serüveni de sürecek.
Meral Gezici Yalçın
Frankfurt 2011
Bolu 2015
Sonsöz
Göç, oldukça farklı yönleri ve boyutları olan uluslararası bir olgudur. Yerleşik çoğunluk ile göç eden azınlık arasındaki ilişkilerin niteliğini ve niceliğini belirleyen çok sayıda sosyoekonomik ve psikolojik değişken bulunmaktadır. Ancak göç eden gruplar ve bireyler hakkındaki egemen tutumlar, kitle iletişim araçlarından iletilen ortak temsillerden büyük ölçüde etkilenmektedir. Bu konudaki politik ve kamusal söylemler ve göçmenlere dair üretilen tipik temsiller (prototypical representations), gruplar arasındaki algıları ve ilişkileri etkilemektedir. Göçmen gruplar türdeş kılınmakta (homojenleştirilmekte), belirli özellikler acısından (aşırı) genellenip haklarında basit şemalar üretilmektedir (örn., van Dijk, 1984). Kitle iletişim araçlarının, ailenin, eğitim ve din kurumlarının ürettiği egemen norm ve kurallarla sosyalleşen bireylerin, göçle ilgili egemen söylemlere alternatif, aşematik bir bakış acısı geliştirmesi oldukça güçleşmektedir.
Batı Avrupa’da gerçekleştirilen göç araştırmaları, temelde göç trendlerine, hükümet politikalarına, kamuoyu görüşlerine odaklanmaktadır. Örneğin, Türkiyeli işçilerin göçü ile başlayan hem toplumun genelinde hem de göçmenler arasında çeşitli sosyokültürel grupların oluşmasıyla sonuçlanan Türkiyelilerin Almanya’ya göçüne dair sosyal psikoloji çalışmaları oldukça azdır. Almanya’da yaşayan Türkiyelilerle ilgili sosyal bilim araştırmaları, genellikle pratik amaçlara dayanan problem yönelimli çalışmalardır, bunlar daha çok ‘yabancıların’ entegrasyonu sorununa odaklanmaktadır.(1) Problem odaklı araştırmaların büyük bir kısmı, klinik tanı-tedavi amacını taşımakta, bir kısmı da sosyal problemleri ve kimlik konusunu ele almaktadır. Oysa, göç alanında sosyal psikolojinin farklı düzeyleri ayrıştıran ve bunları birbiriyle etkileşim içinde ele alan yaklaşımına ihtiyaç bulunmaktadır. Bireylerin öznel değerlendirmeleri ve deneyimleri ile toplumsal ve nesnel süreçler arasındaki ilişkinin bütünlüklü bir şekilde ele alınması göçün daha iyi anlaşılmasını ve anlamlandırılmasını sağlayacaktır.
Kaynakça
(1) Beck-Gernsheim, E. (2007) Wir und die Anderen. Kopftuch, Zwangsheirat und andere Mißverständnisse. Frankfurt: Suhrkamp.
Dizinler
Ad Dizini
Abadan-Unat, N. 18
Abrams, D. 115
Allport, G.W. 73, 112, 122-123, 139-140
Bade, K.J. 40, 52
Berry, J.W. 75-77, 82
Brewer, M.B. 141-142
Brown, R. 123
Castells, M. 30
Castles, S. 84
Chirkov, V.I. 73-75, 77
Cohen, R. 23
Crisp, R. 125
Crocker, J. 143
Deaux. K. 26-27, 56
Dovidio, J.F. 118
Duckitt, J. 81
Duvell, F. 53
Ellemers, N. 151-152
Engels, F. 40
Esser, H. 136
Esses, V.M. 56
Faist, T. 11, 19-20, 51, 59, 67, 104, 146
Fiske, S.T. 118
Gaertner, S.L. 118
Geddes, A. 52
Glick, P. 31
Harvey, D. 43
Heitmeyer, W. 57
Hewstone, M. 123, 125
Hofstede, G. 69
Hogg, M.A. 115
Jost, J.T. 130
Kağıtçıbaşı, C. 69
Kastoryano, R. 52
Kaya, A. 52
Kohlmann, A. 123
Leyens, J-P. 119
Maalouf, A. 103
Mackie, D.M. 101
Major, B. 142, 167
Massey, D.S. 32, 43-44
Mummendey, A. 133
Nail, T. 20, 22, 48, 163
Nauck, B. 123
O’Brien, L.T. 142
Özgen, N. 190
Pettigrew, T.F. 25-26, 123, 158
Phinney, J.S. 70
Piore, M.J. 18
Portes, A. 22
Reicher, S.D. 94, 99
Roccas, S. 108
Sassen, S. 30
Sears, D.O. 129
Sedikides, C. 107
Sidanious, J. 109
Smith, E.R. 101
Smith, H.J. 157
Solimano, A. 42, 44
Soysal, Y.N. 40
Stephan, C.W. 90
Stephan, W.G. 90
Tajfel, H. 93, 96, 114
Thijs, J. 83
Townsend, S.S.M. 167
Triandis, H. C. 69
Tropp, L.R. 183
Turner, J. C. 96, 125
Tyler, T. R. 157
Van Dijk, T. A. 197
Van Leeuwen 47, 50
Verkuyten, M. 82-83, 145
Walton, J. 22
Wetherell, M. 107
Wodak, R. 47, 50
Wright, S. C. 112, 181, 183, 186-187
Zick, A. 90
Kavram Dizini
algılanan yoksunluk 154-162
aile 60-67, 72, 86, 92, 121, 164-165, 170
aile projesi 60-61
ait olma 58-60, 64-67
alt kimlik 125
asimilasyon 44, 57, 74, 76, 78, 80-81, 83, 85
ayrımcılık 10, 14, 56, 64, 76, 81, 101, 111, 113, 114, 135-139, 143, 146, 164, 168-170, 180, 181, 183
bağımsız benlik 93
benlik 93-98
benlik-değeri 23-24, 77, 114, 143
benlik-imajı 95, 170
benlik-kavramı 65, 95-98, 139, 177
benlik kavramsallaştırması 94
bilişsel temsiller 23, 92, 111, 116
bireyci ve toplulukçu kültürler 62, 93-94
bireysel göç 21
bireysel/grupsal ayrımcılık çelişkisi 143-144
bireysel hareket 97, 145, 177-184
bireysel kurtuluş 158, 180
bireysel yoksunluk 154-155
çapraz kategorileme 125-126
çift-kimlik 126
çok-kültürlülük 56, 71, 79, 81-82, 106, 125, 126
dezavantajlı gruplar 81, 138-139, 143, 145-146, 156-157, 169, 176-179, 181-183, 186, 188
dış-grup 96-97, 100-101, 112, 115-116, 118, 122-127, 140-142, 155-156, 168, 183-185
dışlama 10, 135-154
dışsal faktörlere yükleme 144
dünya piyasası 19, 36
dünya sistemi kuramı 19-20
düşmanca cinsiyetçilik 117
düşük statülü gruplar 97, 102, 116, 120, 142, 144, 156, 158, 176-184
emek göçü 33-34, 37
entegrasyon 44, 57, 62, 75-78, 80, 83, 85-86, 144-145, 163, 185, 188, 197
etiketleme 142-145, 167-169, 185
etnik aidiyet 64, 187
etnik kimlik 65, 169
göç çağı 17
göç dramı 13
göç hareketleri 17, 22, 35-37, 42
göç sosyolojisi 21, 23
göç temsili 63
göç yolları 22, 29, 32-35
göçmen 9-10, 14-16, 19-22, 24-29, 35-39, 45-55, 57, 59-67, 74-86, 92, 101-106, 118-120, 126, 135-138, 144-146, 155-158, 162-170, 176-181, 184-189, 197
göçün nedenleri 18-19, 22
gönüllü göç 21-22
gruplararası çatışma 117, 141, 163, 176
gruplararası duygular 140-141
gruplararası geçirgenlik 179, 181
gruplararası hiyerarşi 116-117, 138, 184, 186, 188
gruplararası sınırlar 80, 100-101, 140, 178, 180-183
gruplararası temas 123-124, 126
grupsal yoksunluk 154-156
iç-grup 79, 96-97, 99-102, 105, 115-116, 118, 122-127, 139-141, 143, 146, 155-159, 168, 179-184
iç-grup yansıtması 126
içsel faktörlere yükleme 144
ikincil transfer etkisi 123
ikili emek piyasası kuramı 18
ilişkisel benlik 93
insandışılaştırma 119
işçi göçü 22, 37, 42-46
işgücü ( göçü) 18, 33-38, 43, 45-47, 84, 163
kaçınmacı ırkçılık 117-118
kalıpyargı 27, 57, 65, 98-100, 106, 111-120, 126-127, 142-143, 167-169
kalıpyargı tehdidi 142
kalıpyargılama 98-100, 106, 115, 126, 143
kendini-kategorileme kuramı 94- 95, 98, 100, 114
kestirme(ler) 143
kimlik 23-24, 28-29, 61, 66, 80-82, 92-106, 185
kimlik müzakeresi 28, 57, 103, 106
kimlik yitimi 164
kişisel kimlik 95, 98
kişisizleştirme 115
kolektif ait olma 64-65
kolektif çözüm stratejileri 156, 176-190
kolektif eylem 144, 156-159, 178-190
kolektif kimlik 24, 187
korumacı cinsiyetçilik 117
kölelik 34
kültür 71-75
kültürel iklim 27
kültürel şok 61
kültürel uzaklık 86
kültürlenme 25, 56-57 71-91, 163, 166
kültürlenme psikolojisi 73-75
kültürlenme stratejileri 57, 75-78, 86
kültürlenme tutumları 76-80, 86, 122
kültürlerarası psikoloji 25, 55-57
kültürü edinme 72
makro düzey analiz 19-20, 23, 25-29
makro ekonomik bakış 18, 44
meritokratik inançlar 168, 179
merkantalist kapitalizm 32
meta-tezat ilkesi 115
mikro düzey analiz 19-20, 23, 25-29
mikro ekonomik bakış 18
minimal grup paradigması 114, 124
olumlu kimlik geliştirme stratejileri 106
optimal ayırt edicilik modeli 139-140
orta düzey analiz 19-20, 26, 28
ortak iç-grup kimliği modeli 125
ortak kimlik 125
öncü (birinci kuşak) göçmenler 24
önyargı 81, 111-135, 158, 166-170, 180
örtük ırkçılık 117, 142
öz-değer 95, 97, 116, 167, 169
özdeşim kurma 64-65, 79, 94-95, 98, 125, 139-140, 144, 168-169, 179-180
özerk ilişkisel benlik 93, 107
öznel iyilik hali 74-75, 162-170
prototipler 95, 99-100, 115, 121, 126
reddedilme-özdeşleşme modeli 169
sığınmacılar 13-15, 46, 48, 50-51, 119, 137, 164-165, 188-190
sistematik ayrımcılık 138
sistematik göç 8
sosyal bağlam 23, 28, 94, 96, 102, 142
sosyal bağlar 59-60, 63, 85
sosyal biliş 113, 118
sosyal değişim 97, 115, 156, 177, 182-183
sosyal dışlama 146
sosyal karşılaştırma 104, 114, 123, 141-142, 154, 156, 158, 167, 184
sosyal kategorileme 95-96, 116, 139
sosyal kimlik(ler) 91-111, 115, 117
sosyal kimlik kuramı 92, 94-97, 124, 139, 141, 176-180, 182
sosyal nörobilim 112
sosyal yaratıcılık 97, 177, 182
sosyobilişsel yaklaşım 114, 139
statüko 47, 144, 156, 183, 186
şema 73, 111, 112, 120, 197
tehdit 47-49, 57, 60, 82-83, 85, 101, 112, 119, 123-126, 140-145, 167, 169, 176-177, 181, 185
temas kuramı 122-123
‘token’ler (‘tokenleşme’; tokenizm) 178, 184
ulus-devlet 42, 46, 47
ulus-ötesi göç 19
ulusal kimlik 42, 44, 47, 56, 179
üst kimlik 125, 126
yeniden kategorileme kuramı 122-126
‘yerliler’ 14, 18, 25, 27-28, 52, 57, 61, 65, 66, 78, 80, 82-86, 101, 117, 118, 135-136, 144, 145, 155-158, 162, 164, 176-177
yurt özlemi 58-59, 164
yüksek statülü gruplar 116, 118, 120, 124, 144, 177-181
zorunlu göç 15, 21, 163
Teşekkürler, bitmek bilmeyen kitap listemize eklendi. Tabağı boş göndermeyelim bari.
http://kalemkahveklavye.com/2017/10/taylan-kara-edebiyatta-her-seyden-once-ahlak-sorunu-var.html
selam gani.
BeğenBeğen
Sevgili Nalan, dolu dönen tabağı aldık başımızın üstüne koyduk 🙂
BeğenBeğen