Kültür Yenilgisi

Michal Trpak-Escape into Reality

Michal Trpak-Escape into Reality

Bir Akıl Yürütme Hikayesi

“Geri kalmışlıktan kurtulmak için Batı’nın bilim-tekniğini alalım ama kültürünü almayalım; Batı bilim-tekniğini kendi irfanımızla/kültürümüzle kaynaştıralım.“

Bu cümle, ülkemiz yöneticilerinin (ve yönetim dairesinin etrafında oluşan habitattan sebeplenen  ’sözü makbul’ ekabirlerin) özellikle son yüzyılda tüm hatlarıyla belirginleşen kafa karışıklığının (ve dolayısıyla kimlik bulanıklığının) özet cümlesi. Aynı anda hem bir teşhis hem de bir tedavi önermesi bakımından ise takılmadan geçilemeyecek büyüklükte bir özet. Önerilen teşhis ve tedavinin işe yarar olduğu pek görülmediği halde tümden yararsız olduğu da söylenemez; hiç değilse öneri sahiplerinin makam ve mevkilerini muhafaza etmelerine ve zamanı geldiğinde kendi benzerlerini doğurarak bu ‘kutsal’ mirası ‘meşru’ murislerine intikal ettirebilmelerine yarıyor. Bu kafa karışıklığının yönetim hinterlandında bir tür iç evlilik marifetiyle (ve iştahla artan bir sakatlık oranıyla) çoğalmaya devam ettiğini söylemek derin tefekkür ehli olmayı icap ettirmiyor. Elimizde, üniversiteleri de kapsayan tarihsel bir bürokrat ağlar/ağalar şeması olaydı bu cümlenin nasıl da aynı sülalenin mülkü olduğunu çıplak gözle görebilirdik.

Önce hakkını teslim edelim: Bu cümle, bulunduğu coğrafyanın geri kalmış olduğunu cesaretle saptamaktadır. Ve bu saptamayla birlikte Batı ile Batı-olmayan ayrımını bir kez daha ve keskinleştirerek tescil etmektedir. Batı-olmayan kendisine Doğu demekte midir veya Doğu denmesini tercih etmekte midir gibi sorgular, bu yazı çerçevesinde hemen karara bağlanacak mülahazalar arasında değil. Burada, tamamen pratik nedenlerle Batı’ya Batı, Batı-olmayan’a Doğu demekle yetineceğiz şimdilik.

Hak tesliminden sonra, kafa karışıklığına yakından bakalım:  Batı’nın bilimini alıp kültürünü almama mottosunun bir kafa karışıklığı ürünü olduğunu, aynı cümlede içiçe yuvalanmış üç varsayımın bizi eriştirdiği vargının imkansızlığı sebebiyle belirleyebiliyoruz.

1. İlk varsayım, Batı bilimi ile Doğu irfanının kaynaşabileceğidir.

2. Kaynaşmanın gerçekleşmesine bağlı olarak ikinci varsayım, Doğu’nun gelişmişlik-geri kalmışlık çekişmesinde Batı’yı yakalayabileceği, hatta geçebileceğidir.

3. Son olarak, yakalama-geçme hedefini doğrulamak üzere denklemde yer alan üçüncü varsayım, Doğu irfanının Batı irfanına üstünlüğüdür.

Dolayısıyla, Doğucu okulun Batı bilimi-Doğu irfanı kaynaşmasından medet uman aklı şunu ileri sürmektedir:

Aşağı irfanın ürettiği üstün bilim-teknik ile bilim üretmeyen/üretmeyi durdurmuş üstün irfanın kaynaşması, aşağı irfanın ürettiğinden daha üstün bilim-teknik üretir.

Demek ki Doğucular, sadece en geniş çerçevede bilimin değil en dar çerçevede tekniklerin de içinden türedikleri uygarlık çerçevesinin algılama-eyleme süreçlerini karşılıklı belirleyen toplum dinamiklerinden ve yaşama pratiklerinden ayrı bir doğrultuda geliştiğini/gelişebileceğini düşünmektedir. Demek ki Doğuculara göre Batı’nın bilim ve tekniği yine aynı Batı’nın irfanıyla kaynaşık olmak zorunda değildir. Demek ki Horasan, Bağdat ve Endülüs’te ortaya konan ilim/fen ile Atina, Floransa, ve Felemenk’te ortaya konan ilim/fen aynı metodolojiye tabi olmak zorunda değildir. Demek ki Batı’nın elinde Doğu’nun irfanı olmuş olsa fezayı fethetmek kafi gelmeyip cennetialayı yeryüzüne indirmiş olmak lazım gelirdi.

“Haydin bilim-teknik üretmeye!” diyecek yerde, üretilmiş bilimin ve tekniğin peşine (son bahiste mamul mal peşine) hangi irfan dairesi ve hangi değerler manzumesi düşer? Bu peş düşkünü üstün irfan varisleri bu akıl yürütme hatasını nasıl görmez? Batı olmayan veya kendisini Batı saymayan, Batı’dan daha az mantıklı, daha az akıllı, daha az zeki, daha az yaratıcı, daha az analitik olmasa gerek!

O nedenle bu “akıl yürütme hatası” bir cevap oluşturmaz, olsa olsa sorulması gereken soruyu oluşturur: Bu akıl yürütme hatası nereden kaynaklanmaktadır?

Yanlış Hesap Ters Hedef

“Batı’nın bilimi-kendi öz değerlerimiz” kaynaşmasının savunucuları, bu kaynaşmayı ilim ve fen aşkıyla yanıp tutuştukları için değil Batı’ya galebe çalmak arzusuyla talep etmektedirler. Akıl yürütme hatasının kaynağı bu arzudur. Arzuların en hazinidir bu: Doğu, yenilmiştir. Pek kesin ve pek yaman bir galibiyetten sonra, göz göre göre geleni umursamadan, pek kesin ve pek yaman yenilmiştir. Zafer, hem de vaat edilmiş zafer, yüzyıllardır elindeyken yenilmiştir. Zaferin nimetlerinin keyfini sürerken yenilmiştir. Keyfin kıyamete dek süreceğine iman etmişken yenilmiştir.

Batı, nicedir Doğu’nun emrine girmiş ilim ışığını yeniden hükmüne alınca – bin  yıl süren karanlığın, fakirliğin, cehaletin, ve bağnazlığın ardından – bu ışıktan fenni bir kılıç dökmüş ve Doğu’nun kendi pırıltısından kamaşmış tek gözüne bir daha yerinden çıkmamak kastıyla saplamıştır.

Şimdi Doğu, bir zamanlar Cebelitarık Karanfili gibi üzerine titreyip titizlendiğini ilminin, Batı’nın elinde Ceset Çiçeği’ne  dönüşmüş halini ele geçirmeyi arzu etmektedir. Maksat, Batı’yı alt etmektir. Artık Doğu, ilim ve fen marifetiyle dökülen zahmetli bir edevatın değil, her işini kolay edecek tılsımlı bir hançerin peşindedir. İşbu tılsımlı hançer marifetiyle intikam almak azmindedir. Kendisini kendi silahıyla yenen düşmanı güya düşmanın silahıyla yenecektir.

Doğu, kılıcın tılsımla değil ilim ve fenle yapıldığını hiç öğrenmemişçesine unutmuştur. Tılsımlısını aratmayacak murassa kılıçları, ustalarıyla birlikte kendi öz yurdundan sürmüş, sürmediğini ellere muhtaç bırakmış, zebun etmiştir.

Doğu’nun Batı’ya en yakın yakasında ise ne tılsımdan anlar ne ustalıktan haberdar bir kısım ikbal ve istikbal düşkünü, günlük ekmeğini çıkarmaktan öte gaile edinemeyecek kertede ekmekten ve akıldan aciz bıraktığı fakirlere, Batı’nın ilmiyle Batı şeytanından intikam alacaklarına yemin ettirmektedirler. Tasavvur ufukları, uzayan gölgelerinin menzilinden ibarettir. Yenilginin gönüllerinde açtığı yaranın dimağlarındaki yansıması, çoktan tepeye dikilmiş Güneş’e doğru yürümek yerine seçilmiş kulların üzerine doğacak yeni bir güneş tahayyülüdür.

Çok Kültür Tek Uygarlık

Metodolojiyi inşa eden uygarlık ile metodolojinin ürünlerini hayata geçirme kültürü arasındaki kritik fark, Doğu’nun herhangi bir idrak hattında ayrışmış değildir henüz. Doğu, Batı kültüründe beğenmediği değerlerden kaçınmaya çalışırken Batı’nın ortaya koyduğu uygarlığı reddetme tuzağına düşmüştür. Oysa Batı, uygarlığın Doğu’da inşa edilen kısmında ne bulduysa almıştır. Bu uygarlığı yükseltmek üzere her ne zaman ve şekilde Doğu’nun kültürünü de harmanlamak icap etmişse bundan imtina etmemiştir. Uygarlık ve kültürün ayrıştırılamayacak denli kaynaşmış damarları bulunabilir. İçinde kültür var diye uygarlık almamak, bakırla uğraşmamak için altından vazgeçmeye benzer. Batı, altını bakırdan ayrıştırırken bakıra dair ne varsa onu da öğrenmiştir. Kültür çok ve çeşitli, uygarlık ise tektir. Her kültürden bu tek uygarlığa ekspres bir yol uzanmayabilir. Anibal gibi, bazen o yolu açmak gerekebilir. Oryantalizme bu açıdan bakmak Doğu’nun bulanık gönlünü belki biraz berraklaştırırdı. Lakin, bu bulanık gönlün sükunete kavuşması için kendisini bulandıran bakışa başvurma zorunluluğu, Doğu’nun yaman çelişkisini oluşturmaktadır.

Batı, nesnelerin isimlerini keşfetmekle yetinmeyip ismi konulacak yeni nesneler icat etmeye davranmışken Doğu eski ihtişamından kalan isimleri, başına koyduğu sıfatların gölgesiyle karartmaya devam etmektedir. Gölgeyi aydınlığa dönüştüren isimleri değil, karanlığı koyultan sıfatları kutsamaktadır. Yenilginin adını değil sıfatını değiştirmiştir, yenilgiyle yüzleşmenin, hesaplaşmanın değil alacağı intikamın rüyasını görmektedir. Bu müstakbel intikama zafer demeye ise dünden hazırdır.

Ekrem Düzen

Yorumlayınız:

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: