daha önce yazılmış olduğu gibi
muhakkak bir sabah vakti gireceğim
sokağımın kapısından
uzak bir trenden inmiş terim
yakın bir vapurun güvertesinde soğuyacak
ceketim, sol kolumun kalkanı; sağ elimde gazetem,
caddeler ayaklarıma dökülecek
sırtım bükük, başım dik selamlayacak
pencere önlerine siperlenmiş çiçekleri;
genç bir adam çıkacak yokuştan karşıma,
kadının sıcaklığı hala üstünde
şöyle bir an yüzüme dalacak,
kendini görecek kadar duruşlarımızda
sonra hemen kaçıracak bakışını, vefa bilip unutacak;
üstüne gelen bu kır saçlı zorbayı
daha uzun zaman durdurabileceğine imanla
kendi telaşına koşacak;
ben, günü geçmiş yeniyetmelerin arkamdan çaldığı ıslıklara güleceğim
sen bir ada rüyası göreceksin
kendi elinle yıktın gemi leşleriyle beslenen limanın fenerini
dört yakanda dört yalancı havariyle çıktın aminsiz dualara
sirenlerin vesveselerinde kayboldu sesinin üçgeni
çırpınarak uyanacaksın
uyandığında
ben sokağımın anahtarını çevirip bütün telaşları dışarıya kilitlemiş
ve ardına ceketimle gazetemi çaprazlamış olacağım
vapurlar ve trenler birbirine selam duracak
sokağından hızla çıkan genç adam
duralayacak bir an, şapkasını evde unutmuş gibi
elini cebine atacak, yüzünde bir ışık parlayacak
dönecek ve bir kapıyı çalacak
kapını açtığında, güleceksin bu yeniyetmenin şaşkınlığına
bir koku duyacaksın, hala üstünde
bir gemi göreceksin, fenersiz sularda
Serinleyenler