küllerinden yüzümü yıkadığım sabahlardadır,
ucu rujlanmış izmaritlerin terkediliş ağıtları;
kuşluk sevişmesine sırtını dönmüş kelepir aşıkların
jilet kesiği ağız tadlarıyla bilemedikleri cümleler,
sokak süpürgecilerinin evvel kısmetidir
belleri bükük, küfrederken evdeki karılarına
ve henüz doğuramadıkları erkek çocuklarına…
yalnız sanadır mecburi istikametim,
kurşunlanmış levhalarda;
ve serlevhasız büyüyen çocuklar kadardır ıssızlığım;
öncesi, bıçkın kumaşların yatıştıramadığı
zoraki kahpelere yürüdüğüm günlerdedir,
kör mürekkebe bulanmış sayfaların
takvim takvim yüzüme çarptığı…
sonra -ki gölgedir her ‘an’a-
yıkarım ustura saçlarımı susuz kızılların şaraptan yana acılığında,
ve yıkarım naylon krallıkların ucuz tebeşirden surlarını,
parmağımda bir cam batığıyla
– tarihin bitiminden kalma –
sis bozuğu, göz pusu, baca boğuntusu akşamlardadır
yarım ömre mahkum geceleri kuşatmaya soyunduğum;
soyumdaki kurtları sefere çağırıp ortadan kaybolduğum,
kuşatmayı vaad ettiğim gecenin koynuna girip
her bir kurdu ayrı bir kapana kıstırdığım…
sonra -ki gölgesidir her ‘an’ın-
soluğuna sesini eliyle teslim eden ahir zaman hattatlarının
kör mürekkebindedir:
sağa doğru eğildiğim,
sana doğru olduğum…
Ekrem Düzen
Visual: 1963– Virgil Hilts (Steve McQueen) gets tangled in barbed wire in The Great Escape. — Image by © John Springer Collection/CORBIS http://theselvedgeyard.wordpress.com/2010/02/03/steve-mcqueen-hollywoods-own-true-son-of-liberty/
Serinleyenler