Kiralık Troller ve Alçaklığın ‘Politik Psikopat’olojisi

troll-1

Ayşe Çavdar‘ın eleştirel yaratıcılığıyla şekillendirdiği ve Sabit Fikir dergisinin Ocak 2015 sayısında yayınlanan bu söyleşide olmayan insanların yazı teknolojisini kullanarak ürettikleri ‘münasebetsizliklere’ bakmaya çalıştık. Malum ve makul sebeplerle söyleşimizin bazı ayrıntıları dergide bize ayrılan yere sığmamıştı. Burada (ve bahtsizbacilarbandosu‘nda) tamamı bulunuyor. Mevzumuz trollük müessesesi ve trolleri başımıza musallat olan müesses nizamın başlıca aktörlerinin halet-i ruhiyesi… Buyrunuz muhabbete…

– Sosyal medya, malumat, fikir ve şaka paylaşma hallerimizi nasıl etkiledi? Sosyal medyada arz-ı endam eylememek ve fikir serdetmemek sanki hiç var olmamak ile aynı manaya gelir oldu. Var mıdır böyle egzistansiyel bir tuzak olmaklığı sosyal medyanın?

Sosyal medya yeni bir medya biçimi gibi gelebilir pek çoğumuza ama Yunan şehir devletlerinin pazar meydanları ve forum alanlarından Toskana panayırlarına,  Endülüs, Acem, Afgan illerinin köy düğünlerinden sünnet alaylarına, umum Akdeniz ve Levant’ın gizli açık meyhanelerinden kerhane sokaklarına dek sosyal hayatın daima mütemmim bir parçası olagelmiştir. Dolayısıyla günümüzde sosyal medyada olmak veya olmamak pazarda, forumda, düğünde, sünnette, meyhanede ve isminin anılması her daim münasip olmayan umuma açık yerlerde bulunup bulunmamakla aynı şeydir. Etimolojik olarak medya ve meydan kelimelerinin aynı kökten geldiğini, daha doğrusu ikisinin aynı kelime olduğunu da hemen buraya not edelim.

Tuzak olma ihtimaline gelince, insanın varoluşu zorunlu olarak sosyaldir, ister eskinin meydanlarında olsun ister yeninin medyalarında, sosyal varoluşun kendisi bu tuzaktır zaten. Bu tuzaklara zoraki gönüllüler olarak düşeriz. Mesele tuzağın tuzak olduğunu idrak edip etmemektedir. Hem sosyal meydanda/medyada olayım hem tuzağa düşmeyeyim diye bir dünya yoktur.

– Özne olmak ile görünür olmak arasında bir ilişki var mıdır? Sosyal medyada bu ilişki nasıl kurulur?

Fiziksel olarak var olmak özne olarak var olmaya yetmez, varlığın tanınması icap eder. Bu tanınma icabı, şan şöhret merakına kadar uzar. Özne olarak var olabilmek için kişinin kendisini tanımak zorunda kalmış kişiler kümesinin (ana-baba, kardeş, çocuk, akraba, mecburi okulların mecburi öğretmenleri, mahallenin bakkalı) dışına çıkması gerekir. Fakat genellikle çıka çıka bir grup faydasız arkadaş ve daha da faydasız iş çevresine çıkılır. Yani ilk tanışma anından hemen birkaç dakika sonra bu çevreler de tıpkı ilk zorunlu küme gibi varoluşun tanınması açısından işe yaramaz hale gelirler. Kişinin olduğu şey ile bu zorunlu kümelerin kişiyi zannettiği şey maalesef aynı şeydir ve bu çok sinir bozucudur. Oysa kişi kendisinin olduğu şey olarak değil de olmak istediği şey olarak tanınmasını arzu eder. Fiziksel varlığın ötesine geçip bir özne olarak var olmanın koşulu böyle bir tanınma haline erişmektir.

Kişi ancak olmak istediği şeymiş gibi tanınmaya başladığında olmak istediği şeye dönüşmeye başlayabilir. Bunun gerçekten başarılıp başarılmadığının ölçüsü ise zorunlu kümelerin bir noktada “sen neymişsin be, biz seni hiç tanıyamamışız” demesidir. İşte o an kişinin özne olarak varoluşa geldiği andır. Sosyal medya bu türden bir tanıma işini gören en pratik araçtır. Kolay veya tehlikesiz değildir, fakat çoktan seçmelidir ve aynı anda birden fazla şeklin denenmesine izin verir. Antik sosyal meydanlardan en büyük farkını da bu oluşturur. Eskiden yeni bir kimlik edinebilmek için şehir hatta ülke değiştirmek gerekirdi. Şimdi oturduğunuz yerden istediğiniz kimliği edinebilir, aynı anda birden fazla kimlikle deneyler, denemeler yapabilirsiniz.

– İsimsiz yazmak ya da bizim temsilimiz olmayan bir isimle yazmak sözün ve faaliyetin mesuliyetinden kaçmak girişimi olarak görülebilir mi? Ne tür insanlar kaçar mesuliyetten? Bir diğer zaviyeden sual edecek olursak, acep ne türlü lakırdının mesuliyetini almak istemez bir adem evladı?

Tek bir mesuliyetten kaçma kipi olmasa gerek. Daha doğrusu her mesuliyetten kaçma hali gayrimeşru görülmese gerek. Bu ülkede herkes, hepimiz, üstlenmeye rıza göstermediğimiz ve kaçınma fırsatı da bulamadığımız tonla mesuliyeti yerine getirmeye çalışıyoruz. Hepimiz aynı sosyal nefes darlığından mustaribiz. Sosyal nefes almaya kalkışanın kıtalararası balistik füzeyle vurulduğu bir hava sahasında kanat çırpmaya çalışıyoruz. Böyle bir hava sahasında sözün ve faaliyetin mesuliyetinden kaçmak veya kaçınmak olsa olsa anarko-devrimci bir eylemdir.

Diğer yandan diğerlerine şirin görünüp, her nabza ayrı şerbet vererek kendi dümenine bakanlar da sözün ve faaliyetin tüm mesuliyetini almak istemeyeceklerdir. Sosyal medyada bir frekans analizi yapılsa herhalde “ben öyle demek istemedim” sözü şampiyonluğu alır. Fakat bu ahvali acımasızca eleştirmeye girişirken diğer dört parmağımızın kendimize dönük olduğunu es geçmek mesuliyet almamanın ağababasıdır.

Sosyal medya kişi dilediği kılığa bürünebilsin diye var. Eskinin çarşı pazarı da böyleydi. Sosyal medyada kişi, seçtiği ve rıza gösterdiği mesuliyetleri alabildiği sürece var olmak isteyecektir. “Seçtiği ve rıza gösterdiği mesuliyetten de kaçarsa ne olacak?” diye sual edilecek olursa onun adı alçaklıktır. Alçaklık, çarşı pazarda nasıl kol geziyorsa sosyal medyada da öyle kol gezmektedir. Tabii şu da var: Nasıl ki sosyal medya bir kişinin aynı anda birden fazla kimlikle var olmasına olanak sağlıyorsa yine bir kişinin aynı anda birkaç çeşit alçaklık yapabilmesine de olanak sağlıyor. Muhtemelen biraz da bu sebepten sosyal medya sorumlu davranışın en az görüldüğü mecralardan biri. Hem alçaklık yapabilmenin hem de alçaklıktan sakınabilmenin en kolay yolu kimliğini saklamak.

– Trollük malum olduğu üzere çeşitli siyasi iktidar talip ya da sahiplerinin bir hayli sermaye harcayarak enstrümanlaştırdıkları da bir müessese. Trollük müessesesine başvuran bu türlü iktidar talip/sahiplerinin halet-i ruhiyeleri hakkında ne demek istersiniz? Ne türlü insanlar sözlü müzakerenin tabiatına böyle bir suikastta bulunmaya cür’et eyler?

Trol, acemi psikopattır, psikopatın olgunlaşmamış halidir. Fakat büyüyünce psikopat olacak da değildir, hamdır, ham kalacaktır. Psikopatın sezgisine sahiptir ama cesaretine ve zekasına sahip değildir. Başkalarını manipüle edebilmek için kendisinin manipüle edilmesi gerekir. Psikopat serbest ajan ise trol psikopatın işe aldığı kadrolu rahatsızlık yaratma ve yayma memurudur. Trol, basit ihmal ve dikkate almama yoluyla kolayca bertaraf edilir. Psikopat ise ihmal edenin ihmal etmek için çektiği eziyeti de kullanarak görmezden gelinmesine rağmen ısrarını sürdürebilir. Trollerden bir noktada kişisel çabalarla kurtulmak mümkündür, psikopatlardan kurtulmak ise sistemli ve örgütlü çalışma gerektirir.

Trol kullanan siyasetçi doğal psikopattır. Eziyet ve taciz işlerini kendini saklayarak, kiraladığı troller marifetiyle icra eder. Psikopat siyasetçinin esas motivasyonu toplumsal yaşamı biçimlendirici siyaset üretmek değil, çevresini, ülkesini, hatta bütün dünyayı kendi ağzının tadına göre dizayn etmektir. Kendisini herkes için feda eder gösterirken diğer tarafta herkesi kendi keyfine çalıştıracak bir manipülasyon sistemi kurmaya çalışır.

Psikopat siyasetçi için trol, rakiplerin hata yapmasını sağlama aracıdır. Trol, her türlü düşünceyi bağlamından koparıp parçalayacak, çıkış mantığından uzağa savuracak, ortada tartışılmakta olan meselenin ne olduğunu karıştırıp unutturacak saldırı araçlarıyla hareket eder. Bu araçların başında meseleyi kişiselleştirmek, örnek olmayan örnekleri öne sürmek, geçmiş kurcalamak, laf cımbızlamak, yaptıklarından/söylediklerinden yola çıkarak yapmadıkları/söylemediklerinden suç icat etmek, bilgi veya bulgu olmayan saçmalıkları kanıt diye kullanmak gibi herkese saç baş yolduracak hamleler gelir.

Trolün trol olduğunu zamanında fark etmeyenler eninde sonunda bir hata yaparlar. Bu hata diğerlerini eleştirdikleri işlerden veya sözlerden birini etmekle olur. İşte o noktada trol geri çekilir, sahibi ortaya çıkar ve “gördünüz mü, güya bizi eleştiriyordu ama kendisi daha fenasını yapıyormuş” diye cümle aleme faş eder. Psikopat siyasetçi, kendi hamleleriyle kazandığı puandan çok daha fazlasını rakiplerinin hatalarından kazanır.

– Siyasetin yeni meydanı olarak görmeye başladığımız trollerle malul sosyal medya, siyasetin dilini ve burada birbirimizle yüzleşme halimizi nasıl bir psikolojik çerçeveye büründürür? Başka tabirle, sosyal medya siyasetin (siyasi müzakerenin) psikolojisini var ise hangi hastalıklara düçar eder?

Trol bir sinir etme ve insanı çileden çıkarma uzmanıdır. En büyük gıdası muhatabının sosyal nezaketidir. Trol, sosyal nezaketi boşa düşürür. Trolle muhatap olanların (veya maruz kalanların) “bak güzel kardeşim…” diye başladıkları lafı “ben de senin sülaleni…” diye bitirdikleri çoktur. Sosyal nezaket sahibi şahıs, trolle giriştiği ‘tartışmayı’ daha en başından “anlatılmasına gerek olmayanı anlatmaya çabalamak” sırasında kaybetmiştir. Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünden bile daha kesin olan şeyler hakkında trole dert anlatmaya çalışırken, kendisini, nesebinin sahihliğini savunurken buluverir.

Trol tuzağına düşenler biraz da kendi narsisizmlerine yenilmektedir. Laf söyleyerek laf anlatabileceğini zannetmek de bir tür sosyal narsisizm sonucudur. Herkes kendi aklını pek bir beğendiğinden karşısındaki kendi dediğine gelmezse derhal inciniveriyor. İncinmek, saldırıya geçmek için her bünyeye meşru sinyaller gönderir. Trol ise profesyonel inciticidir. Bu noktadan sonra olaylar bilindik şekilde gelişir.

Tartışma kültürünün bulunmadığı, uzlaşma kültürünün adrese bile uğramadığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu biraz da birbirimizi sürekli trolluyor oluşumuzla ilgili. İncitmeden konuşamayışımız bizimle incitilmeden konuşulmadığındandır. Sosyal medyada bunun aksi örneklere rastlamak hemen hemen imkansız olunca incitme-saldırı döngüsü her türlü konuşmanın, tartışmanın, hatta beğenmenin normu haline geliyor.

Trolle baş etmenin ilk şartı nezaketin sadece nazik olana gösterilmesi gerektiğinin, nazik olmayanın hakkının ise sopa olduğunun idrak edilmesidir. Burada nush-tekdir-kötek dışında hiçbir teknoloji işe yaramaz. İlaveten, edeb-adab diyalektiğinin kurumsallaşması da ancak nush-tekdir-kötek müessesesinin tesisiyle mümkündür.

– Nihayet, malumunuz, sosyal medyada konuşulan orada kalmıyor. Bu durumda sosyal medyadaki hızın ve mesuliyetsizliğin hakiki hayatlarımıza bir yansıması olmakta mıdır? Gözlemleriniz bu bahiste bize nasıl bir manzara tarif eder?

Çarşı-pazar örneğini çok çiğnedim ama ne kadar çiğnesek eskitemeyiz. Bazen sokakta ettiğimiz bir söz bizden önce eve varır.  Biz onun eve varmasını değil sokakta kalmasını istemişizdir ama fıstıklı Antep baklavası bile dedikodudan tatlı değil ki! Bu bazen ummadık yerden reklam işlevi görerek şöhretimizi arttırabilir. Bazen sırf nam olsun diyerek sosyal medyada yapıp ettiklerimiz bizim tanınma bilinme halimize yani özne oluşumuza eklenebilir. Fakat aynı yerden aleyhimize de çalışabilir. Bu tamamen ne derece baskıcı bir evde/mahallede oluşumuzla ilgilidir. Sosyal medyadaki var olma biçimi bahane edilerek canlarına kıyılan insanlar var. Üstelik bu olgunun ölçeği hiç de öyle azımsanacak gibi değil. Bununla beraber burada alınacak ders şudur: Bizim aktif ve bilinçli olarak mesuliyet almayışımız ettiğimiz sözün veya davranışın gelip bizi bulmayacağı anlamına gelmez. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür amma ve lakin hafıza-i edevat hatır ile mücehhezdir. İnsan unutur, makine unutmaz. Çarşı-pazar bir süre sonra sizinle ilgilenmeyi bırakıp yeni ve daha heyecanlı dedikoduların peşine düşer. Fakat sosyal medyada olanı kayıtlardan silmek için bir servet ödemeniz gerekir. Üstelik bu işi doğru adresle çalışmak kaydıyla.

Hulasa, başladığımız yerdeyiz, hayatımızı sadece seçip rıza gösterdiğimiz sözler ve eylemler değil hiç de seçmediğimiz ve asla rıza göstermeyeceğimiz sözler ve eylemlerimiz de belirler. Pratik olarak aradaki dengeye dikkat etmekten başka yapacak şey yok. İkincisinden mesul olmak istemeyebiliriz fakat seçemediğimiz ve rıza göstermediğimiz şeylerden de sorumluyuz. Fakat bu başka bir bahis, onu da başka sefere çevirelim.

Ekrem Düzen

politifake-org-troll flowchart

Source: politifake.org

 

Yorumlayınız:

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: