英 雄
İşin içine Tarantino’nun parmağı girince film dağıtımcıları ya allah deyip Kahraman’ı bir anda popüler filmlerden biri haline getirmeyi başardılar. Hatta bir kısım izleyici için bir kült film adayı olduğu bile söylenebilir. Görünen o ki bu filmin vizyon başarısında, Tarantino adının ve Tarantino adıyla özdeşleşmiş Kill Bill serisinin rolü oldukça yüksek. Değilse, 2002 yapımı bir filmin ancak 2004ün sonunda, birdenbire ve bu denli yaygın şekilde tanınmasını açıklamak zora giriyor. Kahraman’ı, 2003 İstanbul Film Festivali sırasında izlemiş olanlar arasında bu filmin bugünlerde böylesine rağbet görebileceğini tahmin edenler olmuş mudur bilmiyorum ama ben bu kadarını tahmin edemezdim doğrusu.
Kişisel fikrim bu filmin dünya sinemasının başyapıtlarından biri olduğu yönünde. Bu nedenle filmi tekrar sinemada izleyebilmiş olmaktan çok memnunum. Yine de bu memnuniyetim, filmin Tarantino tarafından sunulmasının yarattığını düşündüğüm artı etki nedeniyle bir parça gölgelendi açıkçası. Tarantino’yla kişisel bir meselem yok, hele Kill Bill’le hiç yok; hatta bu filmin öne çıkmasına önayak olduğu için kendisine teşekkür de etmeliyim. Yine de bu filmin bundan çok daha fazlasını hak ettiğine ve Zhang Yimou’nun boyunun Tarantino’yla ölçülmesinin her iki yönetmene de büyük saygısızlık olduğunu düşünüyorum.
Ne yazık ki pek çok kişi Kahraman’ı bir Tarantino filmi sanıyor. Üstelik bu zan, filmi izleyip çıktıktan, yani jeneriği gördükten sonra dahi pek değişmiyor! Gerçekte Tarantino’nun, filmi lanse etmek dışında bir rolü yok; ama bu, bütün manzarayı bir anda değiştirmeye yetiyor. Film bir anda ‘capon dövüş filmi’ kategorisinden çıkarılıp ‘egzotik, masalsı film’ gibi ne idüğü belirsiz ama egzotik ve masalsı bir kategoriye alınıyor. Kaplan ve Ejderha’nın ancak kısmen inceltebildiği ‘çin işi capon işi’ anlayışı, yerini, “Uzakdoğu da nihayet iyi bir şeyler yapıyor galiba ama işin içinde Tarantino var canım; hem adamlar bir sürü şeyi yine Matrix’ten araklamışlar” algısına bırakıyor. Matrix’in Uzakdoğu’dan ve bazı üçüncü sınıf ninja filmlerinden neler ve neler apartmış -hadi esinlenmiş diyelim- olduğu tümüyle es geçilerek.
Bir film olarak Kahraman pek çok sıfatla değerlendirilmeyi fazlasıyla hak ediyor: şiirsel, alegorik, masalsı, destansı, görkemli, ustaca ve saf. Yine de bu sıfatlar bu filmin asıl ayırt edici yönünü anlatmakta yetersiz kalıyor. Bu filmdeki en çarpıcı ve onu bir sinema başyapıtı yapan özellik, filmin ana unsurlarının sinema diliyle anlatılmış olması ve başka bir dille de kolay kolay anlatılamaz oluşudur. Kırık Kılıç’ın kırmızı sahnede fırçayla kuma, beyaz sahnede sopayla toprağa hat işleme sahneleri birinci sınıf sinema anlatımlarıdır. Bunun ötesi, İsimsiz’in İmparator’la söyleşirken devindiği ruh hallerinin mumlarca yansıtılmasıdır. Bunları atlayıp dövüş sahnelerine odaklanan izleyici sadece çok şey kaçırmakla kalmamakta, dövüş sahnelerinin içindeki benzer unsurları da farketmeyerek filmi iki kez kaybetmektedir.
Tarantino’nun bu filme ilgisini anlamak güç değil. Dahası, bu saygı duyulacak bir davranış. Anlaşılan, gönlü elvermemiş böyle bir filmin hak ettiği ilgiden uzak kalmasına. Yine de Tarantino’nun buradaki saygıya değer kişisel tavrı, benim böyle bir filmin Hollywood icazeti almadan bir türlü beğenilemiyor olmasına içerlememe engel olamıyor. Kill Bill gibi hakkıyla ses getirmiş bir yapımda bütün iyi niyetime rağmen Kahraman’dakilere benzer tek bir sahne hatırlamıyorum. Bu Kill Bill’i Kahraman’dan daha kötü bir film yapmaz; ama Kahraman’ı Kill Bill’e kıyasla bir sinema eseri yapar, birini bir film olarak bırakırken diğerini sanat mertebesine taşır.
Sanatsal bir değeri alkışlarken daima etrafımıza bakma ihtiyacı içinde olmamız kendimizde sorgulamamız gereken bir durumdur. Bu filmi niçin kendi ölçülerimize göre değerlendirmekten ürküyoruz? Bir ‘dövüş filmi’ni beğenmekten bizi alıkoyan gerçekte nedir? Neden Kill Bill’e kadar tüm ‘capon dövüş filmleri’ kategorik olarak dışlanmışken Kill Bill gibi dövüş filminin ağababası bir film bu kadar alkış alıp beğeni toplayabiliyor? Kaplan ve Ejderha’ya burun kıvıragelirken ve Kahraman hakkında sessiz kalmayı tercih edegelirken birdenbire bu filmleri ‘çok’ beğenmeyi nasıl başarabiliyoruz? Kill Bill’i beğenmeseydik Kahraman’ı hala beğenebilir miydik? Kahraman’ı Kill Bill’den önce izlemiş olanlar bunu kendine samimiyetle sormalı değil midir? Bir yandan Hollywood dışında gerçekleştirilen yapımlarla ilgileniyor görünürken diğer yandan ‘dış’ kaynaklı bir filmle hakikaten ilgilenmek için yine Hollywood kaynaklı beğenilere başvurmak zorunda kalışımızı içsel olarak sorgulamalı değil midir?
Serinleyenler